O Şimdi

2.514

Nuri KAYIŞ – Sabah Gazetesi
05 Mayıs 1998

Uluç Gürkan, 1968 kuşağının heyecanlı Mülkiyelisi’ydi. Forumların ateşli konuşmacısı, eylemlerde en öndeydi. 1971’de Tuzla Yedeksubay Okulu’nda askere alındı. Temel eğitimini tamamladığında şok yaşadı. Yedeksubay rütbesi söküldü, “sakıncalı piyade” olarak Erzurum’a gönderildi. Ve şimdi Cumhurbaşkan Vekili.

İki günlük resmi bir ziyaret için Tunus’a giden Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e Meclis Başkan Vekili Uluç Gürkan vekalet ediyor. Meclis Başkanı Hikmet Çetin’in de yurt dışında olması nedeniyle, Gürkan 2 günlüğüne Cumhurbaşkanı Vekili oldu. Böylece, 1971’de “sakıncalı piyade” olan Gürkan, 27 yıl sonra devletin en üst makamına oturdu.

Cumhurbaşkanı Demirel’i Tunus’a uğurlama töreninde protokol sıralamasında Demirel’in ardından ikinci sırada yer alan Gürkan, uçağın havalanmasıyla birlikte protokolun bir numarası oldu.

Atatürk’ün koltuğu

Askerliğini “sakıncalı piyade” olarak yapan, yıllarca Demirel’in en sıkı muhalifleri arasında yer alan Gürkan, duygularını SABAH’a anlatırken, bir zamanlar Atatürk’ün oturduğu koltukta oturmanın “çok güzel bir duygu” olduğunu söyledi. Gürkan şöyle devam etti:

“O kadar güzel bir duygu ki, kendimi bu görkeme kaptırmak istemiyorum. Aksi takdirde sonra hiç bir şeyden tat alamam. İnsan çok kısa bir süre de olsa Atatürk’ün koltuğunun ağırlığını hissediyor burada.

Hem öğrencilik, hem gazetecilik hem de siyasetçi olarak Süleyman Demirel’e hep muhalif oldum. Ama Atatürk’ün koltuğu o kadar ağır ki, bugün Demirel’in Cumhurbaşkanı olarak izlediği çizgiyi bütünüyle tasvip ediyorum. Dün Çayyolu’nda bir tiyatro binasının temeli atılırken sanatın çağdaş Türkiye’deki önemini vurgulayan konuşmasını yürekten alkışladım.”

Sakıncalı piyade 1968 kuşağının ele avuca sığmaz, heyecanlı Mülkiyelisiydi o. Birçok arkadaşı gibi önce eğitim sisteminin ilkelliğine takmış, sonra toplumdaki adaletsizliklerle ilgilenmeye başlamıştı. Ankara’daki öğrenci forumlarının ateşli konuşmacısı, eylemlerin en önde ürüyenlerinden biriydi.

Arkadaşlarıyla, “Tam bağımsızlık” diyor, gelir dağılımındaki dengesizlikleri eleştiriyor, başında Süleyman Demirel’in olduğu siyasi iktidarı yerden yere vuruyordu. Öyle ki, Demirel, eylemler ve sokak gösterilerinden bunaldığı bir gün o meşhur sözünü söylemişti : “Yollar yürümekle aşınmaz”

Bürokrasi yerine basın

Bitirdiği okul ve yetenekleri itibariyle Ankara bürokrasisinin üst basamaklarında kolayca yer bulabilirdi, ama o zoru seçti, gazeteciliğe başladı. Meslekte hızla yükseldiği bir dönemde, 1971’de Tuzla Yedeksubay Okulu’nda askere alındı. Sevgili arkadaşı ve meslektaşı Uğur Mumcu da aynı dönemde asker olmuştu. Temel askerlik eğitimini tamamladığında büyük bir şok yaşadı. Yedeksubay rütbesi söküldü, “Kötü hal ve düşünce sahibi olduğu” gerekçesiyle “sakıncalı piyade” olarak Erzurum’un Oltu ilçesine gönderildi. Uğur Mumcu da aynı gerekçeyle ve yine “sakıncalı piyade” olarak Ağrı’nin Patnos ilçesine sevkedildi.

Yargılandı

Zor, çileli bir askerlik döneminin ardından yeniden gazeteciliğe başladı. Anka Ajansı, Sabah, Güneş, Cumhuriyet ve Ulus gazetelerinde temsilcilik, yazarlık yönetmenlik yaptı. Birçok haberi son zamanların ünlü deyimiyle “Ankara’nın üstüne bomba gibi düştü.” Bülent Dikmener, Örsan Öymen, İstanbul Gazeteciler Cemiyeti ve Çağdaş Gazeteciler Derneği ödüllerini ardı ardına
kazandı. Dışişleri Bakanlığı’nın gizli tutanaklarını yayınladığı bir haberi başını tam anlamıyla derde soktu, yıllarca “devlet sırlarını ifşa ettiği” gerekçesiyle yargılandı.

Başkanlık kürsüsü

Gazetecilikte en büyük ideallerinden biri merkezi Ankara’da olan büyük bir gazete çıkarmaktı. “Washington Post gibi bir gazete istiyorum” diyordu. Ne var ki, bu isteğini gerçekleştiremeden politikaya atıldı. 1991 seçimleri öncesi SHP Genel Başkanı Erdal İnönü’den aldığı adaylık teklifini kabul etti, bu partiden Meclis’e girdi. Çok geçmeden DSP saflarına katıldı ve partinin Meclis Başkan Vekilliği’ne seçildi. 8 Yıllık Temel Eğitim Kanunu tasarısının Meclis Genel Kurulu’nda görüşülmesi sırasında tarafsız yönetim
tarzı, tasarıyı engellemeye çalışan RP’lilerin bile takdirini kazandı. Günlerce sabahlara kadar süren çalışmaların ardından tasarı kanunlaştığında, o kürsüde en çok oturan başkan vekili olarak bir rekora adını yazdırıyordu.

Koyu Beşiktaşlı

Beşiktaş tutkusu onun en çok bilinen bir diğer yanını oluşturdu. 1991’de Ankara’da yayınlanan akşam gazetesi Ulus’un genel yayın müdürlüğünü kısa bir süre üstlenmişti. İlk toplantıda teknik ekibe şu emri verdi :

“Böyle çok renkli, cicili bicili gazete istemiyorum. Dünyanın en güzel iki rengi vardır. Siyah ve beyaz, yani Beşiktaş. Bundan sonra gazetede sadece bu iki renk olacak.”

Bir gezi sırasında Moskova’da duraklarında bekleyen taksi şoförleri ile ahbaplık kurmuş ve onları gecenin dondurucu soğuğunda şöyle bağırtmıştı

“En büyük Beşiktaş, başka büyük yok…”

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.