CUMHURİYET KONFERANSI

3.803

Uluç Gürkan, “Cumhuriyeti Yaşatmak başlığı altında konuşmak bana acı veriyor” dedi. Nereden nereye geldiğimizin en çarpıcı ifadesiydi sanki.

 

Uluç Gürkan’ın Cumhuriyet Konferansı

Uluç Gürkan, şehrimizde (BURDUR) “Cumhuriyeti Yaşatmak” konulu konferans verdi.

Gürkan, “Cumhuriyeti Yaşatmak başlığı altında konuşmak bana acı veriyor” dedi.

Nereden nereye geldiğimizin en çarpıcı ifadesiydi sanki.

Nereden nereyeli hamaset nutuklarıyla beyinler yıkanmıyor mu? Ekranlarda, gazete ve dergilerde, hemen her yerde nereden nereye geldik gazı veriliyor. RTE’nin dilinden düşürmediği…

Gürkan, “ Biz gençliğimizde cumhuriyeti nasıl ilerleteceğimizi konuşurduk. Bu gün korumak ve kollamaktan söz eder hale gelmişsek işte bu bana acı veriyor.”

Kenarından köşesinden cumhuriyetin temel değerleri önce örselendi, sonra törpülendi. Gelinen nokta ise; onu korumak mecburiyetine getirildiğimizdir.

Cumhuriyet Bayramımızı kutladığımız bu gün halkımızın hangi kaygılar içinde olduğunun farkında olunması gerekiyor.

Halkımızın duygu ve düşüncelerinin ifadesinde, geleceğinin, mutluluğunun temininde birinci derecede sorumlu siyaset; görevini yapıyor mu?

Siyasi partiler ne yapıyor?

Örgütlerin yetersizliği, yeteneksizliği, etkisizliği yaygın konuşuluyor ama parti genel merkezleri etkin bir örgütlenme, etkin propaganda için bir çaba gösterebiliyorlar mı?

Genel başkanların ayaküstü verdiği demeçlerle geçiştiriliyor. Bu söylemler kaç kişiye ulaşıyor? Etkin propaganda böyle olmaz!

Konferans öncesi ayak üstü sohbetimizin konusu ise buydu Sayın Gürkan’la…

Bir biriyle bağlantılı; cumhuriyetin korunup kollanması kaygısıyla birlikte, siyasetin halktan koparılması…

İktidar, siyasetini, tüm propaganda unsurlarını kullanarak halkı kandırıyor, halkın değerlerini istismar ederek yol alıyor. Muhalefet, siyaseti oluruna bırakmış, kış uykusuna yatmışçasına sessiz bekliyor.

İş, artık yurtsever, dürüst, namuslu, beynini kiralamamış, ülkesinin birliğine, bütünlüğüne, halkının mutluluğuna adamış aydınların “biz” olmasına kalıyor. Bizler, siyasette yer alıp bu düşünceleri yaymamız gerekiyor.

Ben merkezli siyaset erbabına artık bir kenara çekil, dinlen sen! Vakit o vakit değil diyebilmek gerekiyor.

Ben değil, biz olmak zamanıdır!

  1. Cumhuriyet Bayramı’nda, cumhuriyetin varlığı yokluğu tartışılıyor! Ne yazık.

Gürkan, “Atatürk’ün en kutsal emanetim dediği, gençlere emanet ettiği görevi, tam hakkıyla yapamamışız” diyor.

“Önce Cumhuriyetin laik demokratik niteliğine hücumlarla başladı, şimdi ülkenin bütünlüğüne ulusun birliğine yönelmeye başladı” şeklinde devam ediyor konferansında Gürkan.

Bir yabancı hayranlığı ve teslimiyet…

Sanılıyor ki, yabancı sana teknolojisini verecek, kalkınmana destek olacak, halkın mutluluğu ve refahına hizmet edecek.

Tarihin hiçbir döneminde yaşanmamıştır.

Öyle olsaydı, Tanzimat’la birlikte Osmanlı yoksullaşmaz, terör ve anarşiyle boğuşmaz ve parçalanmazdı.

Milleti sadık-a denen Ermeniler içinden Taşnak, Hınçak, Ramgavar ve başka terör örgütleri çıkmazdı. Çarlık Rusyası, İngiltere, Fransa, Avusturya ve tüm Avrupa sorumludur.

Yabancı, yabancıya yardım etmiş olsaydı, Afrika’da kolları bacakları çöp gibi ama karınları şiş, aç insanlar olmazdı. Dünya’da açlıktan ölen insanlar olmazdı. Silahlara, silah teknolojisine bu kadar para harcanmazdı. Baba bombalar, ana bombalar icat olmazdı.

İşgal, sömürü ve hırs devam ediyor.

Gürkan diyor ki; “bize Sevr paranoyası içinde diyenler paranoya içindeler.”

Türkiye’nin laik-demokratik düzenini yıkıp “Ilımlı İslam” modelini yerleştirmek istiyorlar. Hantingtın ve Fukiyama, tezlerinde ele aldıkları şekliyle büyük projeyi din savaşlarına dönüştürdü. “Haçlı seferleri – Cihat seferleri”

İşte bu tehlikelidir.

Bu oyunun bozulması gerekir.

Ne gariptir ki oyun kurucularla stratejik ittifak içinde RTE.

Başka ittifaklar aranması gerekmez mi?

On dokuz, yirmi, yirmi birinci dönem DSP milletvekili, Grup Başkan vekili Uluç Gürkan, “ 2002’de terör olayları yok denecek seviyedeydi. Türkiye defalarca sınır ötesi harekat yaptı. Dünyanın tepkisini de dikkate almadı. Şimdi bir kafa karışıklığı, bir tartışma yaratılıyor…O zamanlar Türkiye’nin caydırıcı gücü vardı. Askerin arkasında güçlü bir siyasi irade vardı. Doksanlı yıllarda sınır ötesi yaparken Meclis Tezkeresi bile almamıştı.” dedi.

Bu böyle gitmez!

Bir de fıkra anlattı Gürkan; aklımda kaldığı kadarıyla paylaşmak isterim:

Öteki tarafta, dünya liderlerinin yalan saatleri varmış, liderin söylediği her yalanında saatin akrebiyle yelkovanı dönermiş. Kimisi hızlı, kimisi yavaş… Atatürk’ün saati durmuş, hareket etmezmiş. Ecevit’in saati ise en yavaş hareket edeni imiş. Demirel, Çiller, Özal… hepsinin bir saati var; iyi kötü yelkovanı ile akrebi dönüyor.

Merak edilen, RTE’nin ve Buş’un saatiymiş.

Görevli meleklere sormuşlar, onlarınki nerede?

Birisi Hz. Muhammet’in, diğeri Hz. İsa’nın makamında, vantilatör görevi yapıyor.

Fıkra bu ya…

Uluç Gürkan şehrimize geldi, bir düşünce jimnastiği yaptırdı bize.

Seksen ikilik Kadir Ağabeyim, “Yiyecek yiyeceğimiz, giyecek giyeceğimiz, harcanacağımız para dışarıya bağlandı” dedi.

Onun Köy Enstitüsünden sınıf arkadaşı Veli Ağabeyim de, “Dünyanın en güzel yerindeyiz, heder edecekler dürzüler” dedi.

Dürzüler, kolay kolay heder edemezler Türkiye’yi dedim.

Ne dersiniz? Ben değil, biz olmak zorunda değil miyiz?

Mahir Öztürk

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.